Sokağın denize çıkan ucunda, arnavut kaldırımların üstünde yürürken, parmak arası sandaletlerinle sessiz bir huzura karışırsın. Kafelerin mini mini masalarında, sesi kısılmış bir şarkı gibi usulca süren sohbetler, seni bir şehrin değil, bir hissin ortasına bırakır. Işıkla aydınlanmış bir kapıdan içeri girer, yabancı ama tanıdık bir sofrada yer bulursun. Farklı hikâyelerin kırkyama gibi birleştiği bu sofrada, sohbetler de yemekler kadar özenlidir.
Ama her zaman öyle olmaz. Bazen gri bir mutfakta yalnız bir çay, bazen kalabalığın ortasında hissedilen derin bir boşluk vardır. Ya da uzun bir yolculuğun sonunda, naftalin kokulu bir evin ortasında, kristal bardaklar ve suskun perdelerle karşılanırsın. Sonra, loş bir avize ışığında kurulan sofrada, “sen seversin diye” diye sunulan incelikli bir tabakta, hem hatıralar hem sevgiler cömertçe yer bulur.
🖋️ Fatma Doğa Arka Plan Sanat’ın 37. sayısında sizler için yazdı.


